Üzünçlü
bir yurtluk: kurtulmalığını topluyor herkes
kime ödeneceğini bilmeden; kılıçtan
kanatlarıyla inen günün kurtulmalığını,
karalanmış yazı’nın kurtulmalığını,
ve kokusu çınlayan defnenin. Niçin ödenecek
ve ödenmedik ne kaldı? Sabır biraz daha,
gecenin birikintisinden doğan Gezgin: Kum
bağrındaki yarayı gösterecek; atılmış
bağrındaki yarayı gösterecek; atılmış
gülün açtığı yarayı. Ağıtlar kitabını
okuyan dilsiz de söyleyecek gizini. Damıta damıta
öğrendi ağulardan. Yasın galibi,
acının galibi! Tek dünyalığı zeytin
ağacının serinliği ve yakamoz göz alırken
uzun bir akşam söyleşmesi.
Sana da dendi:
kapıların kitlendiği ve sokakların
terkedildiği vakitlerde: Yola azıksız
çıkma, her kişi acıkır korktuğu gibi; bağdaş
kurmayı öğren, cıgara sarmasını da; konaklarsın
gün olur bir han avlusunda. Çay getirirler
ve gözlerinde sonsuz bir gece vardır. Yaşamın
sunuları bunlar. İnsan da insanın sunusu.
Kendi düşlerini anlat, ötekinin
düşlerini dinle. Başka nasıl kurulur
yeni bir dünya?
İmleri tanı, belirtileri anla:
erguvan yazı muştuluyor; çekiç sesi
işliğe yaklaştığını. Maden ocağında
görülen düşler, harman
yerinde görülen düşler:
onlar geleceği kuran. Körün el yordamıyla
geçilmez elbet orman, yine de söylevcinin
dilini kazı: ölümlerle anladım çünkü, inanç
usu saptırıyor. Kurban isteyenlerden de sakın
baskıyı düzen diye sunandan da.
(AhmetOktay, Kaç Kişiyiz Kendimizde / Kara Bir Zamana Alınlık, 1. yenik güne ezgiler, XI. Oku Toprağın ve Zamanın Yazdığını)
Yorumlar
Yorum Gönder