hayata diş geçiremeyecek bir yaşta
bir kundakta şangır şungur akıyor feza
ben oradan geldim
tabanlarımda izi bir uzun yolun
sabahın yaşamdan artık
tat vermeyen masasında kirpiklerin çırpışı
bir duvarcının tellak vergisiyle ömrü geçen
kadınların ekmeklerinde bir katık gibi durur
kirlenen entari korkusu
kökleri gaybın çukurlarına salını
topraktan yevgiler taşıdım parmak uçlarımda
anamın korunak sütü için
büyümeye yetmeyecek lokmaların açığını
dünyanın tali yollarında kapadım
arnavut kaldırımlardan geçerken o halayık kederi
bir gemi dolusu hayvan sığ sulardan koparken
yüreğin sandıkları sımsıkı gecede
ve çiziklerle dolu aynanın karşısında
yutkunduklarım genzimde küf
hiç ırgalanmak dilemedim bir kalbin serin odalarında
ne tokaçlanmış kaba yünlü bir yastık
ne ılık sularda ovmak çentik dolu yüreği
kavminden gayri kalmış bir tufanın bekçisiyim
kavı yok bir kibritin uzun bekleyişi içinde
şimdi bir su kenarı ve dilimde
büyümenin hamuruna üfrülü birkaç dua
diledim
yaşamla aramdaki teyeli
berkitsin dite yüzlerden bir yüz değil
yüreğini sezdim
ne vakit ya allah dedimse burçlarına
sıyrılan bir okun seyri hala şuramda
yaşmaksız içtiğim o sütün tılsımı geçti
ve sen tığı kalbimden başladın döndürmeye
bilemedim
ramazan arslan
Yorumlar
Yorum Gönder