Ana içeriğe atla

Kayıtlar

Haziran, 2024 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

Patladı Patlayacak Bir Kursak

-bir umudumuz kaldı elimizde  şimdi onunla ovuyoruz sancıyan yaşamı iftar sofralarında gül şerbetlerin yerini alan  fare kanlı asit, biliyorum bu bir çocuk yalanı baretli sarı yelekli bir kravat  vuruyor ilk malayı bu yalana iş bununla bitse iyi ki iş hiç bitmez nasırlara deva olamayacaksa nivea pijamalarıyla kızlar o dev aynasında  foşur foşur yıkayamayacaklarsa yüzlerini dove'la -iş hiç bitmez bir sabun köpürürken niçin şiir yazılmasın  çocuk kanları boğuyorken mürekkebi kağıdın bükülüp sonuna geldiği bu anda  bir şiir yalnayak fosfor göğün altında dimdik! kederlerine barkod vurulmuş dünyanın  balta girmemiş ormanları da kalmadı  burkukları saracak iprek kumaş yarayı sağaltacak hint yağı yani ki vurulduğumuzla kaldık bire on metre kare dükkan için birbirlerini vururken oğullar kızlar bir adam gecelerden kovulurken doğranırken şehrimizin takımı  kıraathanede olmadık laflarla kırkyıl kırkyıl arayı açarken ihtiyarlar çukurda tepinen çocuklar g...

Bakır Bakraç

hayata diş geçiremeyecek bir yaşta bir kundakta şangır şungur akıyor feza ben oradan geldim  tabanlarımda izi bir uzun yolun sabahın yaşamdan artık  tat vermeyen masasında kirpiklerin çırpışı bir duvarcının tellak vergisiyle ömrü geçen  kadınların ekmeklerinde bir katık gibi durur  kirlenen entari korkusu  kökleri gaybın çukurlarına salını  topraktan yevgiler taşıdım parmak uçlarımda anamın korunak sütü için  büyümeye yetmeyecek lokmaların açığını  dünyanın tali yollarında kapadım arnavut kaldırımlardan geçerken o halayık kederi bir gemi dolusu hayvan sığ sulardan koparken  yüreğin sandıkları sımsıkı gecede  ve çiziklerle dolu aynanın karşısında  yutkunduklarım genzimde küf hiç ırgalanmak dilemedim bir kalbin serin odalarında  ne tokaçlanmış kaba yünlü bir yastık  ne ılık sularda ovmak çentik dolu yüreği  kavminden gayri kalmış bir tufanın bekçisiyim  kavı yok bir kibritin uzun bekleyişi içinde  şimdi bir su...

Kötücül Kuşların Tüneği

bir sabana varmıyor mu ceyransız  eviçlerinin hatrına düşen  her hikayenin sonu  ellerinde bir nacak yok mu artık dul  saçları kınalı dizlerindeki ağrıyı yoklayaraktan  doğrulurken ilmek değişirken  bugüne bir el olan kadınların anlatısında  toprak kireç ve doğum sancısı yok mu  hatırlıyorum bu komodini aynayı da  ölü çoktan öldürülmüş bir yüze  artık katlanamamanın kırçıl rengi  aynada küçük sırça parmaklar  bir taze sofranın akşam vakitlerinin habercisi  yolla büyüyen otobüsler şehir meydanlarında  en olmayan bir duygu insan tabiatında  acının umudun insanlığımızın ötesinde bir duygu kiracı yolcu otobüsleri  ve içinde taş yufka kömür mangal  yolcu otobüsleri  yol düşünce içine insanın  değişir seher ve gurub vakti  değişir şeritle birlik tütün saran el  mavu direklere gerili telde bir yaşmak  şıp şıp damlar o korkunç yalnızlığına insanın  ve yuka kaplarda gurbet mayalanır...