Fransa'da gerçekleşen bir cinayetin anatomisi, fakat bildiğiniz cinayet romanı değil. Annesini, kız kardeşini ve erkek kardeşini katleden Pierre Rivier'in eyleminin sosyolojik, psikolojik ve hukuki temellerine dokunuyor yazarlar. Ebeveyn katli ile kral katlinin niçin Fransız ceza yasasında en ağır suçlar olarak öngörüldüğü, müeyyidelerinin hangi gerekçeyle en çekilmez müeyyideler arasında yer aldığını derinlemesine inceliyor araştırmacılarımız.
Birbirinden tamamen farklı suç tipleri olarak düşünülse dahi her ikisinde de korunan değer iktidarın gücüdür aslında. Ev içi iktidar ve devlet içi iktidar; aile toplumun yapı taşıdır, evde iktidara saygı duyan toplumda da iktidara saygı duyar. Ve Bakunin'in hukuk tanımına bir kez daha hak veriyorsunuz. Kitabın işaret ettiği diğer kısım ise farik ve mümeyyizlik meselesi. Evet Riviere katliamı inkar etmemektedir, fakat suçu işlerken Riviere'in akli melekeleri acaba yerinde miydi?
Yargılama sürecinde akli meleke raporları alınır Riviere hakkında, bu raporlarla meseleyi netleştirmesi beklenen hekim ve psikologlar hukukçuları daha da karmaşık bir sorunun içine atar. Bir kısım hekimler Riviere'in kesinlikle akli melekelerinin yerinde olmadığı kanaatindedir, dinlenen tanıklar da bu görüşü destekleyen beyanlarda bulunurlar. Aksi yöndeki görüşe göre fail deliye yatmaktadır; her şeyin bilincindedir. Aksi yöndeki görüşün en büyük dayanağı failin gözaltı ve tutukluluk sürecinde günlüğüne yazdığı olaya ilişkin anlatımıdır.
Zira günlükte son derece edebi bir dil, sorulan sorulara karşılık olarak verilen zekice cevaplar vardır. Peki deli her zaman cahil midir, delilikle dahilik arasında gidip gidip gelebilir mi bir insan? Yargılama sonunda jüri her ne kadar failin akli melekelerinin yerinde olduğu gerekçesiyle idamına ferman vermişse de kendi içlerini yiyip bitiren bu şüphe kraldan cezayı azaltması için ricacı olmalarına götürecektir onları. Hukuk, tıp, psikoloji ve sosyoloji dörtgeninde volta atmaya davet ediyor sizi kitap.
Yorumlar
Yorum Gönder