Ana içeriğe atla

GIRTLAK KAVGASI




Ahmet Haşim'i tanımadım; benim o öldükten yıllar sonra oturduğum Kadıköy Bahariye caddesi Şair Lâtifi sokağında imiş evi. Gene Kadıköylü, şiirlerinde eski Yunan mitologyasından sık sık alıntılar yaptığı ¡çin «Yunancı» diye anılan, rahmetli ozan Salih Zeki Aktay göstermişti bana o evi.
Aktay çok severdi Haşim'i, aralarında geçmiş tatsız olayları bile sevgiyle anardı. Bir gün kapımı çaldı, açtım, buyur ettim, girmedi, Haşim'in öldüğü gün yaklaşıyormuş, benim bir yazı yazmamı istedi, «Şerare gibi şairdi» dedi, hiç unutmam. Sonra da, «Nah şu köşebaşında bana bir gün eşşoğlu eşek demişti» diye ekledi.
Ağzı bozuk, dedikoducu, yergici bir adammış Ahmet Haşim. Kurtuluş Savaşı sırasında; Apollon’larla, Athene'lerle Akhileus'larla dolu şiirleri yüzünden Yunan casusu sanılarak tutuklanan Salih Zeki Aktay sonunda aklanınca, onu gören Haşim, «Ulan casus bile değilmişin» diyerek kovmuş yanından. Salih Zeki, tatlı tatlı anlatırdı bu anlarını.
Ahmet Haşim’in en büyük kırgınlığı, devletce kendisine önemli bir iş verilmemesi imiş derler. Hakkı da yok değil, o kuşaktan nerdeyse bütün yazarlar, ozanlar, büyükelçi, milletvekili yapılmadılar mı? Ona ise Reji'de, Düyun-u Umumiye’de görev, Güzel Sanatlar Akademisi'nde öğretmenlik verilmekle yetinilmiş. Adamcağız oralarda da pek rahat edememiş anlaşılan; sözgelişi, öğrencisi dostum Elif Naci'nin iğneli dilinden alınarak Akademi'deki öğretmenliğinden ayrılmış. Elif Naci, «Haşim'i ben öldürdüm» başlıklı yazısında olayı anlatır.
Nurullah Ataç'ın «Haşim’i Yermişim» yazısı ünlüdür: Öldüğü gün, Türk Ocağı'nda mı, yoksa Üniversitede mi,, bir toplantı düzenleniyor, kürsüye bir vazonun içinde karanfil koymuşlar, adam Karanfil şiirini yazmış ya, ondan. Derken o zamanki öğrenci derneği başkanı (sonra Milli Eğitim Bakanı oldu.) Tevfik İleri, ağlayarak kürsüye çıkmış, «Şiirlerini pek bilmem ama, bu büyük ozanımız açlıktan öldü» demiş. Bunun üzerine Ataç söz almış, çıkmış, elinin tersiyle karanfilli vazoyu bir yana itmiş, «Ahmet Haşim yalancı dolmadan gitti» demiş. «Yermişim» diye anlattığı bu idi.
Haşim'in gerçekten de boğazına çok düşkün olduğunu bütün onu tanıyanlardan duydum. Bir kez nişanlanmış, nişanlısının evine yemeğe çağrılmış, yemekte patlıcan dolması varmış, çok beğendiğini söylemiş dolmayı. Gece vapura yetişmek üzere evden ayrıldığında ne görsün, paltosunun cebinde bir kağıda sarılı üç patlıcan dolması yok mu? Meğer kızın annesi koymuş bunu cebine, gizilce. Anılarında, «Çok kızdım, attım dolmaları denize» diye anlatıyor. Hiç unutmam, Sadrl Ertem, «Atmamıştır, yemiştir» demişti.
Onun gibi boğazına düşkün olan Yahya Kemal'le neden anlaşamadıkları, bu bakımdan, şaşılacak bir şeydir. Şiir anlayışları başka idi oysa: birbirlerini çekememelerine bir neden yoktu demek istiyorum. Yahya Kemal’in, «Haşim, sembolizmi benden duydu» dediğini biliyoruz. Ondan duymuş olabilir, ama Fransızca bildiğine göre sembolist ozanları neden kendi okumamış olsun!
Burada söz konusu edilecek, Haşim'in gerçekten sembolist bir ozan olup olmadığıdır. Nurullah Ataç, bir yazısında anlatır: Bir lise bitirme sınavında, bir kız öğrenciye. «Ahmet Haşim nasıl bir ozandı?» diye soruyorlar; kız,
«Önce sizin beklediğiniz yanıtı vereyim;» demiş, «sembolist bir ozandı. Ama bana sorarsanız, izlenimci ressamlara benzerdi, izlenimci bir ozandı.» On numara vermişler kıza. Bence iyi etmişler.
Neden derseniz, blzdekl bu tür yakıştırmaların çoğu temelsizdir. Gerçi Piyale'nln önsözünde sembolizm düşüncesini andıran sözler yok değil; ama Ahmet Haşim’in, bu akımı benimsemediğini gösteren bir çok şiiri gösterilebilir kolayca.
Sözcüğün Yunanca anlamı, «Blraraya toplamak, karşılaştırmak» tır. Colerldge, «Soyut kavramların bir resim diline çevrilmesidir ki, bu da duyularımızın nesnelerinden yaptığımız bir soyutlamadır» diyor. Bir imge, yeniden canlandırma yolu ile boyuna ortaya çıkarsa simge olur. Bizde sembol, çoğun, «allégorie» ile, «métaphore» ile karıştırılmıştır. Konuyu daha da açmaktan vaz geçip şununla yetineyim: «Ağır ağır çıkacaksın bu merdivenlerden» dizesindeki «merdiven» bir sembol değil, düpedüz «merdiven» dir.
MELİH CEVDET ANDAY
Taha Toros Arşivi, 001507656006

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Patladı Patlayacak Bir Kursak

-bir umudumuz kaldı elimizde  şimdi onunla ovuyoruz sancıyan yaşamı iftar sofralarında gül şerbetlerin yerini alan  fare kanlı asit, biliyorum bu bir çocuk yalanı baretli sarı yelekli bir kravat  vuruyor ilk malayı bu yalana iş bununla bitse iyi ki iş hiç bitmez nasırlara deva olamayacaksa nivea pijamalarıyla kızlar o dev aynasında  foşur foşur yıkayamayacaklarsa yüzlerini dove'la -iş hiç bitmez bir sabun köpürürken niçin şiir yazılmasın  çocuk kanları boğuyorken mürekkebi kağıdın bükülüp sonuna geldiği bu anda  bir şiir yalnayak fosfor göğün altında dimdik! kederlerine barkod vurulmuş dünyanın  balta girmemiş ormanları da kalmadı  burkukları saracak iprek kumaş yarayı sağaltacak hint yağı yani ki vurulduğumuzla kaldık bire on metre kare dükkan için birbirlerini vururken oğullar kızlar bir adam gecelerden kovulurken doğranırken şehrimizin takımı  kıraathanede olmadık laflarla kırkyıl kırkyıl arayı açarken ihtiyarlar çukurda tepinen çocuklar g...

Ben Dirimle Doğrulurken

Sis boruları ötmeğe başladı yavrular Şimdi oradalar - Aşk delice kımıldamalı yatağından Sen bir yıldız kaymasıyla yatağından Üstüne alevleri alarak Kemikli bir aşk gencinin kollarından tutarak Sen kanın damarlara tutunamadığı anlardan Beni karnınla Bir göz boğuşmasına daha kandırarak Bul içe kapanık hayvanlarımı yalvarmalarınla Üzülmüş Belki dünya ile horlanmışım Ansızın çık oradan görün orada Bu siyah basmış kara akar deme - Başka olmalı gövdemi denetleyişin                               aşka hazır olan ... LARDAN. OKADIN'lardan Halk aşksızsa sokaklar           banka dükkânlarıyla doludur Ellerimi kâlb olmayan sularla                 ıslamaya alışır o kızlar - işte artık kaçmak - işte durmadan karşımızdayken bile - - ılık e...

Kurnaz Bay Mistik

''Bay Mistik kurnazdır. Sahib-it-taktiktir. Küfreder. ‘Küfür ediyorsun!’ der. Müfteridir. İftiraya uğradığını söyler. Bay Mistik o kadar kurnazdır ki bu marifeti yüzüne vurulduğu zaman : “- İspat edin! diye böbürlenir. Çünkü Bay Mistik bilir ki, onun küfürbazlığını, müfteriliğini, jurnalcılığını ispat etmek için, şimdiye kadar yaptığı ‘polemik’leri teker teker, yeni baştan neşretmek lazımdır. (…) Halbuki bu yapılmaya değer bir iş değildir. Hem çok uzun sürer, çok yer tutar, hem de bilineni bir daha bildirmek gibi komik bir şey olur. (…) Dedim ya, Bay Mistik kurnazdır. Sahib-it-taktiktir. İşte yine bu kurnaz Bay Mistik’e ‘iftira?!’ ediyorum. Diyorum ki : Onun kurnazlığı bir fırıldağın kurnazlığı gibidir. Bir bakarsınız : hudutsuz mücerret ‘hürriyet’ taraftarıdır. Sonra döner, ‘disiplinli’ hürriyetten yana çıkar. (…) Bir bakarsınız : ‘izm’le biten her çeşit mefhumun düşmanıdır. Sonra döner, bazı ‘izm’li mefhumlara bağlanır. Babıâli caddesinde Kont de Larok gibi dolaşı...