akşamüstü oturmuşum bahçede, ceviz ağacının altında. şakirtleri göndermişim; testiyi bir dikişte yarılamışım; sonra almışım udumu kucağıma… parmaklarım gezinirken tellerinde, çalgının, bekliyorum zekânın, sezginin, bilginin, akşamları evlerine dağılan yapı ustaları gibi, hesabı, hendeseyi bırakıp, birer birer seslere, nağmelere geri dönmelerini. bekliyorum, gelsinler de döksünler içlerini; söylesinler, bugün de, dünkü gibi, hayyamın elinden avucundan, tüylerinin, kemiklerinin ucundan süzülüp aktı, süzülüp aktı da zaman, avunsun diye ona, bu bir testi şaraptan, bu karnı oda doymayan udtan ve hüzün üstüne hüzünden, ah üstüne ahtan başka ne kıydı, ne bıraktı? ah, bu rüya gibi vadi, bu bahçe, bu havuz! bu ezgi kulakta, bu şarap damakta, toy düğün gecesinden kalan! bu tan yeri cömertliğinde körpe sine, bu alev gibi yakan dudaklar, ah, bu tatlı baş dönmesi! avuçlarımın arasında tuttuğum bu biçimli baş, bu benzersiz güzel gözler, bu güzel, bu derin, bu zeki… bunların hepsi, ey Kader, ...