Ana içeriğe atla

Attilâ İlhan, Doktor Şandu’nun Esrarı



hayır 18 işimiz başka türlü bitmeyecek

değil mi ki ben soğuk bir namlu gibi kuşkulu bir profil
değil mi ki sen çıkıp çıkıp bir bıçak atıyorsun 12’den
bırak öyleyse kısa devre yapsın johann sebastian bach
bir kere de yalnızlığın trampetlerini dinleyelim

şişedeki alkol iki ağır batarya tutar mı hiç belli değil.
vurdukça vursa da yenilmeyiz avuçlarımızdaki portakal kokusuna
değil mi ki ben nitrik asit terlemekteyim mendil mendil
değil mi ki sen çıkıp çıkıp bir bıçak atıyorsun 12’den

18 seni yazdım küçük sezar gangster olmadan önce
absent içip azar azar bir şiir gibi tamamladım
çıkmamış çıkmayacak hiçbir yerde

ne hoyrat kadınsın cam yeşili eteklikler giyen
tıpkı o filmdeki gibi adını hatırlamadığım
ne vakit bereni çıkarsan kıpkızıl saçların dökülür alnına
hani bir telefonda kıstırmıştım sonu sıfırla biten
seni küçük sezarın öldürüldüğü gece
karanlıktan kapılar kırılmıştı
sokak içlerine sığamamıştım
açık saçık fıkralar anlatıyordun yine de.

18 seni yazdım niye yazdım bilmiyorum
yeni kaşlar çiziyorum mermi ıslıklarından çok suratınaiLHAN1
dişlerinin ucunda ancak tutabildiğin komitacı gülümsemeleri
asansör kapılarından koridorlara bir ışık gibi sızabilmek
hiçbir daktiloda olmayan yeni bir alfabenin harfleri
işte çapı belirsiz bir silah çiziyorum
çırılçıplak bir herif gibi yanı başına
çünkü beni ne yanlış yazıldığım bu senaryodan siliyorlar
ne de senin çantanda dudak rujundan başka bir şey var
bırak öyleyse kısa devre yapsın cogito ergo sum
bir kere de çılgınlığın tamtamlarını dinleyelim
damardaki kan mı uğuldar yoksa mağaralar mı hiç belli değil
vurdukça vursa da yenilmeyiz egzozdaki mazot kokusundan
değil mi ki benim şairliğime bütün ikinci kaptanlar şahit
değil mi ki sen çıkıp çıkıp bir bıçak atıyorsun 12 den

hayır 18 işimiz başka türlü bitmeyecek
yum gözlerini ışıkları söndür kapansın kapılar
öpüp okşadığın küçük sezarın takma dişli ölüsüdür.
birkaç büyük yarası vardır ki kırmızı gözler gibi bakar
warber bros un en kral hafiye filmlerinden
dakikada birkaç yüzyıl eskiyerek
hayır 18 işimiz başka türlü bitmeyecek
değil mi ki ben doktor şandu yum degav degav degav
değil mi ki sen çıkıp çıkıp bir bıçak atıyorsun 12’den

bu karanlıkta büyüyen kan çiçeği sevişmek gülüdür
yamyam kadınların ısırıpta ta kökünden kopardığı
o tırtıllı dişleri beyaz beyaz ve beyaz
dövmeli suratları erkek

18 seni yazdım niye yazdım bilmiyorum
saçlarının üstünde gök kırılıyor kalçaların yanardağı
bir buhurdan tütüyor burun deliklerinden bak şu işe
aç tırnaklarınla gece kibritlerine uzanır uzanmaz
çıkar şu gözlüklerini seni merceklerinden sevmiyorum
ışıkları söndür diyorum kapansın bütün kapılar da
siyah bir orkide koklayalım sevişe sevişe
çünkü ne beni yanlış yazıldığım bu senaryodan siliyorlar
ne de senin elinde fahişeliğinden başka bir şey var

bırak öyleyse kısa devre yapsın yeniden
siegmund freud un kulaklarımıza fısıldadığı
bir kere de küçük sezar ın telsizlerini dinleyelim
bileğindeki saat mi işliyor bir yerimize saatli bomba mı koymuş
yenilmedik hiç yenilmeyeceğiz ölüm korkusuna
değil mi ki ben doktor şandu yum degav degav degav
değil mi ki sen çıkıp çıkıp bir bıçak atıyorsun 12’den

Attila İlhan

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Patladı Patlayacak Bir Kursak

-bir umudumuz kaldı elimizde  şimdi onunla ovuyoruz sancıyan yaşamı iftar sofralarında gül şerbetlerin yerini alan  fare kanlı asit, biliyorum bu bir çocuk yalanı baretli sarı yelekli bir kravat  vuruyor ilk malayı bu yalana iş bununla bitse iyi ki iş hiç bitmez nasırlara deva olamayacaksa nivea pijamalarıyla kızlar o dev aynasında  foşur foşur yıkayamayacaklarsa yüzlerini dove'la -iş hiç bitmez bir sabun köpürürken niçin şiir yazılmasın  çocuk kanları boğuyorken mürekkebi kağıdın bükülüp sonuna geldiği bu anda  bir şiir yalnayak fosfor göğün altında dimdik! kederlerine barkod vurulmuş dünyanın  balta girmemiş ormanları da kalmadı  burkukları saracak iprek kumaş yarayı sağaltacak hint yağı yani ki vurulduğumuzla kaldık bire on metre kare dükkan için birbirlerini vururken oğullar kızlar bir adam gecelerden kovulurken doğranırken şehrimizin takımı  kıraathanede olmadık laflarla kırkyıl kırkyıl arayı açarken ihtiyarlar çukurda tepinen çocuklar g...

Ben Dirimle Doğrulurken

Sis boruları ötmeğe başladı yavrular Şimdi oradalar - Aşk delice kımıldamalı yatağından Sen bir yıldız kaymasıyla yatağından Üstüne alevleri alarak Kemikli bir aşk gencinin kollarından tutarak Sen kanın damarlara tutunamadığı anlardan Beni karnınla Bir göz boğuşmasına daha kandırarak Bul içe kapanık hayvanlarımı yalvarmalarınla Üzülmüş Belki dünya ile horlanmışım Ansızın çık oradan görün orada Bu siyah basmış kara akar deme - Başka olmalı gövdemi denetleyişin                               aşka hazır olan ... LARDAN. OKADIN'lardan Halk aşksızsa sokaklar           banka dükkânlarıyla doludur Ellerimi kâlb olmayan sularla                 ıslamaya alışır o kızlar - işte artık kaçmak - işte durmadan karşımızdayken bile - - ılık e...

Kurnaz Bay Mistik

''Bay Mistik kurnazdır. Sahib-it-taktiktir. Küfreder. ‘Küfür ediyorsun!’ der. Müfteridir. İftiraya uğradığını söyler. Bay Mistik o kadar kurnazdır ki bu marifeti yüzüne vurulduğu zaman : “- İspat edin! diye böbürlenir. Çünkü Bay Mistik bilir ki, onun küfürbazlığını, müfteriliğini, jurnalcılığını ispat etmek için, şimdiye kadar yaptığı ‘polemik’leri teker teker, yeni baştan neşretmek lazımdır. (…) Halbuki bu yapılmaya değer bir iş değildir. Hem çok uzun sürer, çok yer tutar, hem de bilineni bir daha bildirmek gibi komik bir şey olur. (…) Dedim ya, Bay Mistik kurnazdır. Sahib-it-taktiktir. İşte yine bu kurnaz Bay Mistik’e ‘iftira?!’ ediyorum. Diyorum ki : Onun kurnazlığı bir fırıldağın kurnazlığı gibidir. Bir bakarsınız : hudutsuz mücerret ‘hürriyet’ taraftarıdır. Sonra döner, ‘disiplinli’ hürriyetten yana çıkar. (…) Bir bakarsınız : ‘izm’le biten her çeşit mefhumun düşmanıdır. Sonra döner, bazı ‘izm’li mefhumlara bağlanır. Babıâli caddesinde Kont de Larok gibi dolaşı...