Ana içeriğe atla

Kayıtlar

Ekim, 2020 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

Gözlerim Gözlerinde

  Gözlerim Gözlerinde Hep böyle çocuksu mu bakar senin gözlerin? Hep böyle içinde uzak bir işik mi yanar? Bakişlarinda beni dinlendiren bir şey var; Kiyisindaymiş gibi en sakin denizlerin... Bir yelkenliyim şimdi ben senin limaninda Firtinalardan geldim sende dinleniyorum. Bu huzur, bu sessizlik hiç bitmesin diyorum; En eşsiz dakikalar sürsün senin yaninda... Hiç yumma gözlerini, işigin eksilmesin, Gündüzüm aydinligim, ipek böcegim benim! Güz bahçemde açilmiş o son çiçegim benim! Yorgun kalbim seninle elem nedir bilmesin; Ayirma gözlerimden çocuksu gözlerini, O sakin o yalansiz, o kuytu gözlerini. Ümit Yaşar Oğuzcan

Eylül'ün Sesiyle

  Eylül'ün Sesiyle Baylar! Bin dokuz yüz seksen birdeyiz Karşınızda eylülün sesi Ağustosa çekildi, eylülün sesi Birazdan konuşacak "Bu dünyada yaşamak can sıkıcı bir şeydir baylar." Tepelerde bulamaçların kahverengi eridiği Eriyip sarı sarı aktığı bir mevsim Bir saat gibi işlerken avucumdaki güz çiçeği Yosunların kapılara usulca Tırmanıp yerleştiği Yani eylülün sesi, buysa çok iyi baylar. Yaz geçti, sözgelimi midyelerden yorulduk Eni boyu belirsiz bir ıslaklıktan Upuzun gündüzlerden, sevimsiz otellerden Eylül ki, sorabilir mi Hüzünler iç kamaştırıyor, aşklarsa niye yoksul Bir asfaltın kuru sıcak soğuğundayız Oysa bir deniz feneri mevsimsiz ölür baylar. Dahası Bu düğmesiz giysileri şöylece giymek Bir boşluuğu giyinmek mi olur Olsun İşte karşınızda ekimin sesi Kasımın sesi sonra Yağmurun eşliğinde -çocuğunu emziriyor yaz- Bundan böyle günlerimiz nasıl geçecek baylar. Her şey o kadar dokunaklı ki Eylülsem, istemeden kırılıyorsam bazen Dağınık, renksiz bir mozayık gibiy...

Yağmur, Gül ve Eller

  Yağmur, Gül ve Eller Yel yapraklarımı savurur, Dört yanım yağmurla örtülü; Güz vaktim gerçek ya, ne yağmur! Kafamda hep bir uykusuzluk Ve masamda bir düşler gülü, Gecenin içinde, soyunuk. Ve bir düşünce arasında Ellerim; beyaz, boş ve bencil, Bu gül’le gece arasında, Kopmuş gidiyor dallarımdan... Hayır, başımdan yana değil Uykusuzluğum, ellerimden. Ahmet Muhip Dıranas

Fetret - Kemal Varol

Fetret I âvâz sokakları gönendirmek için gezinen yüzüm şimdi pas artık kesif kokularla anılıyor adım ve cismim her kötülüğe varım artık: annem beni görmüyor çünkü anneler bir gün icâzet verir her cocuğa: git ve gözlerin güz olmadan başkalarını öv artık. eski bir sevgilinin hatırasını örter gibi kapandı ardımdan yedi kibir bir karar üstüne yüz sürdüm yolların sonsuz âvâzına, yürüdüm melekler bakmasın diye uyurken örtünen annem ben uzak yaşına gelince şimdi naz: âh ki büyüttüm çocuklarımı başkalarına! II biley taşı eriyen bakışlarımda çözülürdü zamanın uğultusu gelirdin: dudaklarının arasında yağmurun sesi unuturdum, uzayıp giden gökyüzü kime kapalı neden her şey vecdini soldurur çocukluğunu anlatırken neden mendil ister babasız kadınlar bilmedim, çünkü herkesin kalbi artık biley taşı herkes hırpalarken kısık sesle canını bazı babaların yasıyla yaşarken herkes savurdum bir sitemle ölümün giz dilini ne baba ne oğul olabildiğim kadın, bağışla: ey yetim, bu aşkta da babanı bulamadı...

Geceye Şiir 1-2-3

  Kalbim bir çiçektir, gündüzler ölgün; Gelin, gelin, onu açın geceler! Beni yâdedermiş gibi, bütün gün Ötün kulağımda, çın, çın, geceler! Geceler çekmeyin benimçin hüzün, Gelin siz, ruhumu tenimden süzün; Bırakın nâşımı yerde gündüzün, Gölgemi alın da kaçın geceler! İnsanlar içinde en yalnız insan; Düşün, taş duvara başın gömülü! Ve kapan sükûta, granitten, taştan, Mazgallı bir kale gibi örülü. Gözünü tavandan ayırma ki, sen, Üşürsün, gölgeni yerde görürsen. Dikilir karşına, mumu söndürsen, Ölüler içinde en yalnız ölü... sesimi alıp da kaybetse rüzgar, versem gözlerimi bir sonsuz renge! içimde bir mahşer uğultusu var; ruhumdur çağıran tenimi cenge gözlerim bir kuyu dilim kördüğüm bir görünmez alem olsa gördüğüm mermer bir kabuğa girip ördüğüm kapansam içimden gelen ahenge Necip Fazıl Kısakürek

Asya İçin Henüz Vakit Var

sen bu şarkıları söylemezsin ayşegül çocukların ömrü çiçeklerinki kadardır derdin ya Ganj’ın kenarına oturmuş ağlarken kathya sen dilini kanatan şarkıları söylemezsin hayat bilgisi kırık çocukların yani hangi ırmağın hangi denize döküldüğünü bir türlü sökemeyen ve yağmurlu günlerde bisikletleri aşklara toslayan çocukların şarkısını sen söylemezsin. kim söyler peki o yabanıl kuşların çağrısını? kim dillendirir nehre verilen ölüyü? uzağa salınan kandili? asya için henüz vakit var asya derin uykusunda, onu uyandırmayalım kathya bir prens nasıl olsa onu öpecek ve filler kaldıracaktır o ağır uykuyu dağa ırmak yolunu şaşırıp bizim sokağa çıkacaktır nasıl olsa o halde gel biz de çıkalım içine yağmurlar yağan bu şarkıdan henüz okyanusa varmadan inelim bu trenden kathya. bavulunu toplar ve gider Ganj. bir gülü saçlarına iliştirir ve sorarım ona: – ey ırmak her sabah yanıbaşında bir cesetle uyanmak nasıl ha? Kemal Sayar

Kardeşim Keder

kaçıncı kardeşinde keder belli ki en çok seni severdi bungun anlarında bir dakika ayrılmazdı bu yüzden ıssız sokaklarda yanından solgun bir erguvan mıydı özenli taşıdığın yüzünde dinmeyen yağmurlarda sırılsıklam sığınan gözlerine erguvan ya da menekşe ne değişir her ikisi de kara yaralı bir yüreğin avlusunda sana açıyorsa sulayıp içindeki hüznü acıları besleyen gürler iz bırakmadan geçebilir mi sen her mevsim sürekli göğü kapalı bir evdeyken Bedrettin Aykın