Ana içeriğe atla

Kayıtlar

Eylül, 2018 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

Sen Sen Sen

Bir dağbaşı yalnızlığı yaşıyorum yeniden., Dağbaşı yalnızlığı ölümden beter. Hiç kimse aramasa sormasa beni Sen gelsen yeter.. Huzur ellerinin güzelliğidir. Gözlerin karşımda mutluluk denizi. Her sabah soframızda ekmeğimizi Sen bölsen yeter.. Yüreğim seninle yaylalar kadar serin Ne bir çizgi hasret, ne bir nokta gam Yayla dumanı gibi gözlerime her akşam Sen dolsan yeter.. Bende çaresizlik sonsuz kördüğüm. Bende sabır sende naz.. Gündüzünden vazgeçtim düşümde biraz Bir yüz görümlüğü sen olsan yeter.. Duymasa da hiç kimse şâir gönlümün, Sende karar kıldığını... Ve içimin şerha şerha yarıldığını, Sen bilsen yeter.. Bir gün duysan bittiğimi, tükendiğimi.. Çıkıp gelsen uzaklardan korkulu ürkek.. Bir incecik dal gibi üzerime titreyerek, Eğilsen yeter........... Yavuz Bülent Bakiler

Felek

Yamansın her zaman aldattın beni, Kâh düşürdün kâhi kaldırdın felek! Mecnun'sun diyerek Leylâ peşinden, Issız vâdilere saldırdın felek! Rehbersin dedin ben ise kördüm, Elimle başıma çok çorap ördüm. Kendimi bıraktım âlemi gördüm, Hesapsız günahlar aldırdın felek! Şifadır dedin zehir tatdırdın, Gençliğin okunu boşa attırdın, Körlerin yurdunda ayna sattırdın, Çıkmaz sokaklara daldırdın felek! Barışmadı gönlüm merd ile zenle, Ne bir iş bilenle, ne boş gezenle Hicran köşesinde bozuk düzenle, NEYZEN'e her telden çaldırdın felek! Sahra-i cedid 1913 Neyzen Tevfik

Sevgilinin Yakınlığı

Seni düşünüyorum, güneşin ışıkları denizden aksedince Seni düşünüyorum, ayın pırıltıları kaynaklara vurunca. Seni düşünüyorum, uzak bir yol üstünde tozlar havalanırken, Karanlık bir gecede, dar bir tahta köprüde bir yolcu ürperirken. Seni düşünüyorum, boğuk uğultularla orda yükselirken dalgalar. Kulak kesilmek için koruluktayım, sık sık her şeyin sustuğu anlar. Uzakta olsan bile ben senin yanındayım, sende yakınımdasın. Güneş batıyor, biraz sonra, beni ışıtacak yıldızlar ne olurdu burda Yanımda olsaydın Johann Wolfgang von Goethe

Ayak Sesleri

Her akşam işte böyle gam gelir bana, Benden kederli bir adam gelir bana! Dostum değil gelen, benim garipliğim, Dostum mu var ki bir selam gelir bana? Zehr oldu yar elinden içtiğim kadeh Zemzem de sunsalar, haram gelir bana! Ağlar gönül o yemyeşil baharlara, Meltemlerin hayali sam gelir bana! Hüzzam olup giden o gizli yankılar, Hala döner, makam makam gelir bana... Toprak bu ızdırabı örtmez yarın, Taş yağsa kubbe kubbe tam gelir bana!.. Dinler elif adım adım bu sesleri, Her akşam işte böyle gam gelir bana... Bekir Sıtkı Erdoğan

Her Şey Tekrardır Biraz

Öperse sakalımı biralanmış bir berber Aşkımın civcivleri kanatlanmış merhaba şiirlere kılıç çeken gökyüzü yerin bu şiirde de bir çocuk ağlamasıdır (yerin bu şiirde küçük bir çocuk ağlamasıdır) yani ki sen EY li bir heple başlayan hüzünlerin ve yalnızlığın bekçisi bütün şiirlerin babası üvey babam merhaba EY (artık küçül) -ey- acıların güç çeşmesi suyun artık beslemiyor çocukları ey babam merhaba olmasa babamın karısı büyütün artık beni (ağlamak acıların yontulmuş biçimidir hüzünse bir çocuğun gökyüzünü sevmesidir) yorgunum bir gülü devşirmekten görseniz artık yüzüm bozulan bir çiçektir evde kalmış kızların göğsünde sık bulunan beni solduran akşamüstleridir pencerelerde çünkü hüznü hüzün besler yalnızca merhaba diyorum bir acıyı ikiye bölmek bir elmayı ikiye bölmek kadar güçtür görseniz artık yüzüm bozulan bir dengedir. bir serçeyi gökyüzünde barındırmaktan kıyan (bence bütün serçeler yaşlandıkça serçedir) güneş(ki göğün orospusudur) yatar da çirkinliğin baykuş kuşuyla unu...

Canımız

Tenden çıkagörsün hele bir kez canımız , Tuğlayla kapar üstümüzü, dostlarımız Bir başkasının kabrini örtsün diyerek Bir günde bizim, tuğla olur toprağımız . Ömer Hayyam

Daha Fazla Yabancı Ölmek İstemiyorum Sana

İyilikten, saflıktan ulaşamadım kendime burada… Burası durmadan hızlanan bir kent. Burada sonsuz arzu çarpışır. Sonsuz acı… Sonsuz hırs… En başlarda ne istedim tam bilmiyorum. Ama öyle açık ve duruydu ki gördüğüm herşey, nereye ve kime baksam beni kendisine inandırıyordu. Henüz içimde bir başkası yoktu. İçimde benden ayrı, bana karşı bir ses yoktu. Gidemediğim yerleri mutlu özlerdim, çünkü gitmesem bile bilirdim ki oraları da benden bir parçaydı. Çok az ve usulca konuşulurdu. Çünkü sessizlik vardı ve ve bu sessizlikte en küçük sesler bile çabucak yayılırdı heryere. Sessizlik kutsaldı, çünkü bütün sesleri o saklardı koynunda. Evlerin önünde küçük bahçeler vardı. Geceleri ışıl ışıl yanan küçük düş ağaçları vardı. Herşey bizim için yaratılmıştı sanki, göründüğü gibi olan ruhumuza göre. Geceler gündüzlere usulca sokulurdu. Yavaştı herşey. Çok yavaş… Kutsal ve sonsuz bir aynaydı gökyüzü. Kendisine içtenlikle ve sabırla bakanların ismini sayıklardı… O zaman da vardı kötülük ve şiddet… ...

Yağmurun Yağması İyidir

Sonra o gider sesini yıkardı Telefonda saatlerce seviştiğinden O diye biri vardı galiba Ağzı da iyice vardı galiba Gece çiçeklerinden bir orman Pejmürde atlar pahasına Bira içerken saçları uzun Parmakları korkunç ve kalabalık Bir gece Aksaray`da hiç unutmam Yüzümü ellemisti galiba Denize doğru gittikçe artan Bu yüz benim yüzümdü olsa olsa Yakasında kocaman bir düğme Sevinci bitiştiren acıya Ayıran kuşkuyu inançtan Yağmurun yağması iyidir Bir çerkez mızıkası gibi rengarenk İki adet kuş çantasında Cemal Süreya

Akşamda Çocuk Sezgileri

İyileşmez çocukluğum yüzündendir Bu dalgalar arasında gidip gelişim Bilge ve güngörmüş martılarla Benim işim sevinç aşk bana göre Hele gün başladı mı sancılanmaya Başıma gelenlerin hemen hepsi İyileşmez çocukluğum yüzündendir İyileşmez çocukluğum yüzündendir Ölü resimleri gibi solgun yüzler karşısında Duyarsız kalışım hatta inatla susuşum Boş tutkuların anlamsız korkuların Kirli yağmur suları gibi biriktiği Akşamlardan güle oymaya geçişim İyileşmez çocukluğum yüzündendir İyileşmez çocukluğum yüzündendir Dağların ve denizlerin durmadan devinişi Beni çağırması bütün uzakların Birdenbire rüzgarlarla uzaylara açılışım Her şeyimin birden maviye kesmesi İyileşmez çocukluğum yüzündendir Afşar Timuçin

Cananını Kasteder

Bağda gülden bahseden yanağını kasdeder Serviden söz açanlar endamını kasdeder Dilbere vasıl olmak dar-ı dünyadan murad Aşık aşkın derdi ile dermanını kasdeder Bu fani dünya için değmez kuru kavgaya Ecel ki bu dünyanın ziyanını kasdeder Yıldızlardan yücedir gözyaşı eşiğinde Bu bulutlar ahımın dumanını kasdeder Ey Avni beyti bozma bahsi ağyar eyleyip Şiir o ki sadece cananını kasdeder Bu fani dünya için değmez kuru kavgaya Ecel ki bu dünyanın ziyanını kasdeder Gözümden akan yaş mıdır kan mıdır Lebun yadına lal-u mercan mıdır Gönülde ne var ise faş etti göz Seni sevdiğim yar pinhan mıdır Gözüm ile derya nice bahseder Gözüm gibi ol gevher efşan mıdır Gönül ızdırap ile oldu helak Gelin görün ol afeti can mıdır Demiş Avni’ye ben cefa etmezem Ona cevreden yoksa devran mıdır Avnî Kasd: Niyet. Tasavvur. İsteyerek. Niyet ederek. Dil-ber: (Farsça) Gönül alan, kalbi çeken. Güzel, dilber. Vâsıl: Ulaşan, erişen, kavuşan. Hakka vâsıl olan. Dâr: Yer, mekân, konak. ...

Sezilmemiş Aşka Gazel

Karnındaki karanlık manolyanın Kimseler anlamadı kokusunu, Acıttığını kimseler bilemedi Dişlerinle sıktığın aşk kuşunu Binlerce Acem tayı uykuya yattı Alnının ay vurmuş alanında, O senin kar düşmanı göğsünü Kucaklarken dört gece kollarımla. Bakışın tohumların solgun dalıydı Alçılar, yaseminler arasından. Aradım vermek için yüreğimde O fildişi mektupları her zaman diyen. Her zaman: acımın bahçesi benim Gövden her zaman, her zaman şaşırtıcı Damarlarının kanıyla dolu ağzım, Ağzın ölümüm için söndürdü ışığını. (İspanyolca'dan Çeviren: Ülkü Tamer) Federico Garcia Lorca

Arkadaş

Arkadaş, iyi bir günü Sakla kötü günlere İyi bir dostu da öyle Güleç bir yüzü de sakla Sakla yiğitliği korkaklığı sevgiyi Kini sakın saklama Ağaç dik, sula çiçekleri Çocukları görünce gülsün gözlerinin içi Üç günlük dünya De, bağışla herkesi Söz götüreni, söz getireni Kalleşi hayını sakın bağışlama Arkadaş, ezberle ya da yaz bir yana Otogarlarda, istasyonlarda Ayrılık sözlerini Hastanelerde, mapushanelerde Söylenen türküleri Ezberle ve sakın unutma Ali Püsküllüoğlu

Arzularsın

Nâdanı terk etmedin yârânı arzularsın, Hayvânı sen geçmedin insânı arzularsın. “Men arefe nefsehû fakad arefe Rabbehû” Nefsini sen bilmedin Subhânı arzularsın. Sen bu evin kapusın henüz bulup açmadın, İçindeki kenz-i bî-pâyânı arzularsın. Taşra üfürmek ile yalunlanır mı ocak, Yönün Hakk’a dönmedin ihsânı arzularsın. Dağlar gibi kuşatmış benlik günâhı seni, Günâhın bilmeden gufrânı arzularsın. Cevizin yeşil kabını yemekle dad bulunmaz, Zâhir ile ey fakîh Kur’ânı arzularsın. Şarâbı sen içmedin sarhoş u mest olmadın, Nice Hakk emrine fermânı arzularsın. Gurbetliğe düşmedin mihnete sataşmadın, Kebab olup pişmedin büryânı arzularsın. Yabandasın evin yok bir yanmış ocağın yok. Issız dağın başında mihmânı arzularsın. Ben bağı ile bostanı gezdim hıyâr bulmadım, Sen söğüt ağacından rummânı arzularsın. Başsız kabak gibi bir tekerleme söz ile Yunusleyin Niyâzi irfânı arzularsın. Niyazi Mısri

Mağaralar

Rüzgârına kapıldım hazin bir sonbaharın Ahengine büründüm çıldıran aynaların Korkunç bir heyulada gömüldükçe derine Kapandım kan dağının hayalet evlerine Günlerimi boşluğun ipinde sıraladım Her akşam gözlerimin akını karaladım 'Kavurucu bir yazın sıcağını ân' diye Kar çiçeği sevdiğim saatlere hediye Sesler yankılanınca arkamdan ve önümden Bir şey koptu ve uçtu semalara gönlümden Anladım ki, sonuna ulaşınca bir ömür Yeni bir ömür başlar, daha güçlü, daha gür Ve ruhun gergefinde nakışların arzular Baykuşlar bana âşık, bana düşkün kayalar Diye üzülmüyorm; kapım taş, pencerem taş Gönlüme mağaranın duvarları ark Ah, yalnızlığın şekle bürünen cenâzesi Ah, ruhumun hastalık taşıyan ferâcesi Her akşam hançeriyle bani kalpten yaralar İçime karanlığı dolduran mağaralar Nurullah Genç

Sevmek de Yorulur

Bir adam bir kadın var içimde iyice anladım Bana bunu sessizce anlatıyorlardı Bir yerde onların yönlerinden alımlı bir zarf katlanmıştı uzaktaki bulvarların geceye vurdukları çağırmasız kır günlerini zararsız akrepleri uzunlamasına yaşayıp yatay bir çocukla kalkan bir sürü alışkanlıklar taşıyan insanlığımızı gülüşü yalnızlar çarşısında çağrılmış gümüş seslerini aynadaki yüzlerin başkası sevsin diye en seçkin yerine bir şal gezdirirdi İnsanlığımıza bir şey getirirdi yalnızlarla Bir sen varsın hep saçların ağzın Bir merdiven hücresinde uzak çağrışımlarla koşardın ya bensem seni sonsuz gelişinle saçından tanıyor gülüşünden kaçıyor eğilip başını içlerimden geçtiğin zaman uzağa bir yolcuya karşı çıkar gibi Artık gecikmiş alışıldığım gidişinle davranılmaz üstünde durulmaz hiçbir tüfeğe gelmez bir kekliksem Yüzün soygundan geçmiş öyle bir yerde durmuş ki bakışın boynun bozgun üstünden bir nehir geçer gibi ya gecedir ondan ya bulanık sudan bir hasta gibi ağrımaktasın Gelişini aldım...

Bilmece

Gece Tehlikeli bir bilmece Loş ışıklar altında Sürüyor amansız poker Sigara dumanından görülmüyor yüzler Kıpırtısız, uykusuz ve kanlı gözler Eller tetikte Restleşilmiş Ölümüne Ve elim berbat yine Gece Her yeri Mermi dolu Bir Rus ruleti Bitecek birazdan Ateş ile barutun Büyük aşki Bitecek düello Gece Tehlikeli bir bilmece. Alaaddin Külcüoğlu

Takılar

Çıplaktı sevgili ve bildiğinden gönlümü okşadığını Yalnız çın çın öten takılarını bırakmıştı üstünde, Zafer kazanmış havası veriyordu pahalı takıları Mores kölelerinin taktıkları mutlu günlerinde. Bu parıltılı metal ve taş dünyasının o dansettiğinde Çıkardıkları canlı mı canlı ve alaycı gürültüsü, Kendimden geçiriyor beni, seviyorum delicesine Sesi ışığa karıştıran nesnelerin görüntüsünü. Uzanmıştı, okşayıp sevmeye bırakmış kendini, Keyifle gülümsüyordu divanın üstünden Derin aş kıma, tatlı aşkıma deniz gibi, Yalıyarına yükselircesine ona doğru yükselen. Eğitilmiş kaplan gibi bana dikmişti gözlerini, Belirsiz ve düşçü bir havayla çalımlar atıyordu Ve şehvetperestlikle birleşen iç temizliği, Değişimlerine yeni bir çekicilik katıyordu; Kolu ve bacağı, baldırı ve kalçaları kaygan Yağ gibi, kuğununkiler gibiydi kıvrıntıları, Geçiyordu ışıltılı ve erinçli gözlerimin önünden Göbeği ve göğüsleri, üzüm bağımın o salkımları; İlerliyorlardı, kötülük meleklerinden daha tatlı, Ruhu...

Çakıl

Seni düşünürken Bir çakıl taşı ısınır içimde Bir kuş gelir yüreğimin ucuna konar Bir gelincik açilir ansızın Bir gelincik sinsi sinsi kanar Seni düşünürken Bir erik ağacı tepeden tırnağa donanır Deliler gibi dönmeğe başlar Döndükçe yumak yumak çözülür Çözüldükçe ufalır küçülür Çekirdeği henüz süt bağlamış Masmavi bir erik kesilir ağzimda Dokundukça yanar dudaklarım Seni düşünürken Bir çakıl taşı ısınır içimde Bedri Rahmi Eyüboğlu

Deli Gibi Uykum Var Nermin

Deli gibi uykum var Nermin gözlerimi yumsam mayınlar patlayacak çobanlarımda kuzular geceye kırık bir kaval gibi dizilecekler elimden hiçbir şey gelmiyor inan dünyasız kaldıkça böyle aklıma seni düşürüyorum karnıma bir tank giriyor gibi seni düşünüyorum alnımda harp kaşlarıma basa basa yürürken çehreme çalınmış hilal kalbimden küllerle fışkıracak neredeyse dönüp baksan ölümün elimden olacak bir terazi bozacak eski bir teraziyi morga mor çalacak pıhtılaşan kan terlemeyen bir at patlayacak koşarken dönüp baksan Şeddad’ı indirecek kıyamet! tül rüzgarla değil artık güneş bile battı savrulan balyoz içinden geçiyor buharın tutan el yarıyor suyu kan zerk aleminde seninle dolanırken kuyumu kıyıldı nikah ölsem de durur nişanı ben bir tek damarımı bilirim onun da adı Şah! deli gibi uykum var Nermin şuramda sen gecenin üçünde çevirmeme girmişsin o dakka telsizime ela gözlü türküler çalmışlar ve devletin dinlenmeden dinleyen dinlileri dillerimi işkenceye ...

GOG - Giaovanni Papini

Kendisine kütüphanede ders çalışmaktan bunalmış ve oraya buraya göz gezdirirken denk geldiğim, 99 basım olmasına rağmen hiç okunmamış olmasından dolayı önce üzülüp sonrasında içine göz attığımda beni heyecanlandıran 'düzyanın dantesi' olarak kabul gören Giovanni Papini'nin Gog adlı eseri.. İtalyan gazeteci, yazar şair ve edebiyat eleştirmeni Papini, 1881’de Floransa’da doğdu.  İnstituto di Studi Superiroir ’de eğitim gördü. 1903 yılında  II Leornardo  adlı dergiyi çıkarttı, yönetti. Papini ve ve dergiye katkıda bulunan diğer yazarlar, bu sayede  Kierkegaard ,  Peirce ,  Nietzsche ,  Santayana  gibi önemli düşünürleri İtalya’ya tanıttılar. Papini’nin ilk dönem yapıtları arasında  Filozofların Çöküşü II Pilota Cieco  sayılabilir. 1912’de otobiyografik eseri  Un Uomo Finito ’yu (Bitik Bir Adam) yayımlandı. Papini’nin Katolikliğe dönüşünü belgeleyen  Storia di Cristo  (İsa’nın Hayatı) adlı yapıtı birçok dile çevr...

Hüzünlü Gezinti Güvertesi

I Kimbilir hangi ürkek mevsimi alırsın gizlice odalara, saçların balkonları terk edeli kimbilir ne kadar olmuştur? -annene göstermeden aşağı akardı saçların kaç kez eksilip çoğalırsın dişlerini fırçalamayı ezbere bildiğin günlerde… Mor bir kedi geceyi sıyırarak geçiyordur kuyruğunda teneke yıldızlar düşlerinle buluşurken lanetli aynalarda söylesene hangi ürkek mevsimi alırsın gizlice odalara… Ne gece yer rüşveti ne ben Söz! Annene söylemem… II Yüzüm hangi dağa baksam içinde öfkelerinden habersiz korkunç atlar gezdiren bu sessiz, yıldızsız. Yüzüm hangi yola çıksam bu yetim avlusu, bu ateş bu ağlamaklı şey. III Hiç gürbüz hiç pembe yanaklı sayfalarımız olmadı mı bizim? Biz hiç mavi kalacak bir mevsime çıkmamış mıydık yorgun yokuşlardan kışın? Kendiliğinden gelen sözcüklerin misafirliğini ne çok severdin, Nasılsın… Bugünlerde ben iyi gibiyim yorgun gri kaideler arasında hüzünlü bir yeşilim, Ya sen… Sen… Nasılsın? Göğsündeki ağrılar nas...