Ana içeriğe atla

Kayıtlar

Ağustos, 2021 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

Dikkat et , sana uğursuz memleket haber vereceğim..

  Geçen haftaki yazımızı, "Üç aylar" hürmetine, bir duayla; "Allah Müslüman halkın yöneticilerine de biraz ferâset ve basîret nasib eylesin" sözleri eşliğinde noktalamıştık. Sanıyorum, bu ifadelerin ne tür yönetim biçimleriyle hangi yöneticileri işaret ettiği son derece açıktı.. Son terör hâdisesi, bakışların yeniden bu ülke yönetimlerine kaymasına vesile oldu. İslâm topraklarında Müslüman halkları despot yöntemlerle acı, zulüm ve gözyaşı felâketine mahkûm kılarak idare eden ve sınır tanımaz bir hırs ve tamah sembolü bu yöneticiler, günümüz İslâm dünyasındaki yüz karası konumlarını hâlâ sürdürüyorlar. Zaman zaman terörden de medet umup çıkar sağlayan bu zalimleri iyi tanıyoruz. Hele hele, son derece çirkin bir yakıştırma olan ve yan yana gelmesi asla imkân dahilinde gözükmemesi gereken "İslâmî terör" gibi, dünyanın başına belâ yağdıran faaliyetleri besleyerek, koruyup kolladıkları düşünülürse.. Oysa, kötü ve zalim yönetim ve yöneticilerin basîretsiz ve fer...

Çürüme de umut da hep olacak

  Elimizi uzattığımız her şey çürüyor. Belki de dokunduğumuz için biz çürütmekteyiz. Gördüklerimiz kirleniyor. Baktıklarımız bizi kirletiyor, içimizi… İşittiklerimizden dolayı, bildiklerimizden dolayı acı çekmeye başlıyoruz. Birebir şahit olamasak bile... Acı çekmeye icbar ediliyoruz sanki ya anlatılanlar gerçek olduğu için yahut gerçek yerine sahte gerçekler ikame edildiği için. Bu denli yozlaşma, çürümeye mahkûm olmak duygusu bizatihi insanın içini kemiren bir şey. Sadece insan teki olarak her birimiz değil toplum da içten içe çürüyor. Korozyona uğrayan metal aksam gibi temas ettiğimiz hava çürütüyor. Soluklanırken damarlarımızdaki akışın pelteleştiğini hisseder gibiyiz.. Bunca karamsarlık kuşatmasına maruz kalmamızın asıl nedeni de birilerinin bunları hiç düşünmüyor olması, tam anlamıyla şenlikli bir zafer havasını yaşıyor olmaları. Çürürken bile zafer takı kurduğunu düşündüren bir muhayyile hakim. Her şeyin bir kuşku sebebi olduğu ortamda sağlıklı düşünmek, davranmak mümkün mü?...

Ahmet Kekeç : Şu Nazım Dedikleri

  Nazım'ı da, maalesef ve mateessüf, 28 Şubat sürecinde kaybettik. Nazım artık varlığını "asker-sivil" konvansiyonuna endekslemiş dar bir militarist çevrenin şairi. Büyük bir şairdi oysa. Besim Tibuk haklı.İyi bir şair olabilir... Ama, makbûl bir adam değildi. Pisti. Yıkanmayı sevmezdi. Zekeriya Sertel, Nazım'a dair kitabında, bu büyük Türk şairinin suyla arasının hoş olmadığını, temizlikten nefret ettiğini yazdığında, küçük çaplı bir "kıyamet"e neden olmuştu. Bizim şair de pisti. Kıvırcık yağlı saçları ensesinden dökülürdü; sapsarı dişlerinin arasında illa ki yeşil bir maydanoz parçası. Durup durup, "Türk şiirinin imgesel yapısı, eğretilemeye dayalı metnin işlevselliği" türünden boyundan büyük laflar ederdi. Kötü kötü kokardı üstelik. Simsiyah tırnaklarıyla sofradaki ekmeği böler, "Hadi uzanın koçlar" diye şirinlikler yapardı. Sofistike yaşardı aklınca; "doğal"ı oynamaya çalışır, ama bu doğallığın iticilikten de öte, müstekreh ...